Sözleşme hukukunun ana ilkelerinden olan sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesi gereğince
sözleşmenin ifası esnasında karşılaşılabilecek engellere rağmen verilen sözde durulmalı,
sözleşmede kararlaştırılan edimler ifa edilmelidir. Bununla birlikte sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan bazı
değişiklikler sözleşmenin ifasını aşırı derecede güçleştirebilir,
anlamsızlaştırabilir veya edimler arası dengeyi altüst edebilir.
Bunun sonucunda ifada ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı olacak şekilde çarpıcı bir adaletsizliğe yol açabilir.
Bu adaletsizlik sözleşmenin uyarlanması yoluyla giderilebilir.
Ekonomik dalgalanmaların sözleşme taraflarından birinin ne derece mahvına yol açabileceğinin ülkemizde örnekleri çoktur. Son yıllarda Türkiye'deki ekonomik krizler sonucu birçok kişi mağdur olmuş ve bu mağduriyetin giderilmesinin hukuksal çarelerinin başında, sözleşmenin uyarlanması gelmiştir. Bu denli önemli bir sorunun ortaya çıkması elbette sadece ekonomik krizlerle sınırlı değildir.
Ekonomik krizlerin etkisi ile sözleşmelerin uyarlanması Türk hukukunda özellikle kira sözleşmeleri ve banka kredi sözleşmeleri bakımından gündeme gelmiştir. Kira sözleşmelerinde mahkemelerin sözleşmelerin uyarlanması yönündeki olumlu tutumu, banka kredi sözleşmeleri söz konusu olduğunda, yerini daha katı bir anlayışa bırakmıştır. Bunun ana nedeni, sözleşmenin uyarlanması gibi önemli bir konuda, hukuki ve teorik temel, şartlar ve sonuçlar bakımından kavramların yerine oturmamış olmasıdır. Yargıtay kararlarında çarpıcı bir şekilde ortaya çıkan bu belirsizliğin giderilmesi için, sözleşmenin uyarlanmasının hangi teoriye dayandığının, bu teorinin gereklerinin ve sonuçlarının mutlaka açıkça ortaya konması gerekir. Aksi takdirde, adaletli bir sonuca ulaşması için hâkime gerekli dayanak noktaları sunulmamış olur; benzer olaylarda farklı çözümlerin ortaya çıkması da şaşırtıcı olmaz. Bu nedenle bu çalışmanın ana amacını sözleşmenin uyarlanması konusunda benimsediğimiz teori olan işlem temelinin çökmesi teorisi çerçevesinde somut ölçütlere ulaşmak oluşturmaktadır. Böylelikle, sözleşmelerin uyarlanması konusunda hukuk güvenliğini tehdit eden keyfi kararların engellenmesi amaçlanmaktadır.
Ekonomik dalgalanmaların sözleşme taraflarından birinin ne derece mahvına yol açabileceğinin ülkemizde örnekleri çoktur. Son yıllarda Türkiye'deki ekonomik krizler sonucu birçok kişi mağdur olmuş ve bu mağduriyetin giderilmesinin hukuksal çarelerinin başında, sözleşmenin uyarlanması gelmiştir. Bu denli önemli bir sorunun ortaya çıkması elbette sadece ekonomik krizlerle sınırlı değildir.
Ekonomik krizlerin etkisi ile sözleşmelerin uyarlanması Türk hukukunda özellikle kira sözleşmeleri ve banka kredi sözleşmeleri bakımından gündeme gelmiştir. Kira sözleşmelerinde mahkemelerin sözleşmelerin uyarlanması yönündeki olumlu tutumu, banka kredi sözleşmeleri söz konusu olduğunda, yerini daha katı bir anlayışa bırakmıştır. Bunun ana nedeni, sözleşmenin uyarlanması gibi önemli bir konuda, hukuki ve teorik temel, şartlar ve sonuçlar bakımından kavramların yerine oturmamış olmasıdır. Yargıtay kararlarında çarpıcı bir şekilde ortaya çıkan bu belirsizliğin giderilmesi için, sözleşmenin uyarlanmasının hangi teoriye dayandığının, bu teorinin gereklerinin ve sonuçlarının mutlaka açıkça ortaya konması gerekir. Aksi takdirde, adaletli bir sonuca ulaşması için hâkime gerekli dayanak noktaları sunulmamış olur; benzer olaylarda farklı çözümlerin ortaya çıkması da şaşırtıcı olmaz. Bu nedenle bu çalışmanın ana amacını sözleşmenin uyarlanması konusunda benimsediğimiz teori olan işlem temelinin çökmesi teorisi çerçevesinde somut ölçütlere ulaşmak oluşturmaktadır. Böylelikle, sözleşmelerin uyarlanması konusunda hukuk güvenliğini tehdit eden keyfi kararların engellenmesi amaçlanmaktadır.