Tez konusu olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu belirlediğimde, konu, yalnızca dar bir hukuk çevresinde tartışılıyor, çoğu kez de benzer eleştirilerin yinelenmesiyle yetiniliyordu. Bu aşamada tez konumu duyan kişilerden, "Bu konuda ne yazacaksın, çok irdelenmiş durumda" gibi tepkiler alıyordum. Çalışmamın ortalarına doğru, Adalet Bakanlığı ile HSYK arasındaki kriz patlak verdi. Bu arada tez konumu öğrenen, üstelik hukukçu olmayan kişilerden "Yaz da biz de okuyalım" gibi yorumlar almaya başladım. Tez çalışmasının sonuna yaklaşırken, HSYK'nin yeniden yapılandırılması gündeme geldi. Bu arada "Hadi bitir artık şu tezi" seslenişini daha sık duymaya başladım. Sonuçta, tezi bitirdim; bu arada metni teslim etmeden on beş gün önce, 12 Eylül 2010 halkoylamasında HSYK'nin yeniden yapılandırılması oylandı; tez savunmamdan iki gün önce de yeni HSYK Yasası Resmi Gazetede yayımlandı. Tez çalışmamın ve benim şansızlığımız ya da şansımız da bu oldu her halde. Şansızlık; çünkü, zaten zorlu ve yıpratıcı bir süreç olan tez süreci, benim için daha da yorucu ve yıpratıcı geçti. Ama aynı zamanda şans da; çünkü bu durum bu konuda çalışmayı benim için daha da zevkli kıldı. Üstelik tez konusunun topluma bu kadar mal olduğunu görmek de herkese kolay kolay nasip olmaz sanırım...

Yukarıda işaret ettiğim süreç, çalışmanın niçin hemen basılmadığının ipuçlarını da veriyor aslında. Tezi teslim etmeden, son bir gayretle incelediğim Anayasa değişikliğinin yanında, yeni HSYK yasasını işlemek ve özellikle uygulamayı biraz izlemek istedim. Bu nedenle de, çalışmayı kitap olarak yayımlamaya girişmeden bir yıl kadar beklemeyi yeğledim.
(Önsöz'den)